Bir Film Hakkında Hiç Bu Kadar Konuşulmamıştı
2009 yılı, sinema tarihi açısından çok önemli bir yeniliği barındıran bir sene oldu. Yönetmen James Cameron, üzerinde 11 yıl çalıştığı Avatar filminin çekimlerini özel olarak üretilen üç boyutlu kameralarla yaptı ve üç boyutlu filmler hayatımıza girdi. Üç boyutlu filmlerin gördüğü ilgi film yapımcılarının iştahını kabarttı ve daha düşük bir maliyeti olan 2D olarak çekilip sonradan 3D ye dönüştürülen filmler hatrı sayılır bir sayıya ulaştı.
Filmin konusu aslında yabancı değil. Benzerlerine birçok filmde rastladığımız sömürgecilik eleştirisini barındıran filmde bu kez olaylar günümüzde değil gelecekte ve bambaşka bir yerde geçiyor.
Dünyadaki yer altı kaynakları her geçen gün azalmaktadır. Askeri bir şirket, yeni kaynaklar peşindedir ve Pandorra adındaki gezegenin yer altı kaynakları kendilerine oldukça çekici gelir. Pandorra'da Na'vi denilen insanımsı mavi yaratıklar yaşamaktadır fakat insan biyolojisi Pandorra'da yaşamaya müsait değildir. Bu yüzden ordu Avatar ismini verdikleri yeni bir projeyle insanların Na'vi bedenindeki suretlerini Pandorra'ya gönderir.
Bu projede Avatar olarak kullanılan Jake Sully'nin ağabeyi ölünce, ağabeyiyle aynı biyolojik yapıya sahip Jake'ten projeye dahil olması istenir. Jake bir savaş gazisidir ve belden aşağısı tutmuyordur fakat Avatar projesiyle beyin fonksiyonları kullanılarak yaptığı Pandorra yolculuğunda bütün bedeni sağlıklıdır. İlk başlarda gönderiliş amacına hizmet eden Jake, Prenses Neytiri'ye aşık olur. Zamanla kendinin Pandorra'ya ait olduğunu hisseder. Kendi geleceği ve Pandorra'nın akıbeti açısından çok önemli bir tercih yapmak zorunda kalır.
Filmin konusundan çok seyirciyi etkileyen bir durum varsa o da bizlere yaşattığı görsel şölendi. Allien, Terminatör, Titanic gibi gösterime girdiği döneme damgasını vuran ve gişede büyük başarılar kazanıp birçok ödül toplayan filmlerin yönetmeni James Cameron adeta önümüze kanlı canlı bir cennet sunuyordu. Pandorra dünyada görülmemiş ve görülemeyecek bir tasarıma sahipti. Tabi bu tasarım için kesenin ağzını sonuna kadar açması gerekti ve 250 milyon dolardan daha yüksek bir bütçeyle çekildi.
35.000.000.000.000 renk (ben yazarken zorlandım okuyamayanlar için otuz beş trilyon) kullanılan teknoloji sayesinde yüksek çözünürlüklü üç boyut deneyimi yaşamamızı sağladı.
Başrollerinde Sam Worthington (Jake Sully) ve Zoe Saldana'nın (Prenses Neytiri) bulunduğu film rekorlara imza attı. 1997 yılından beri, yine James Cameron imzalı Titanic filminin on iki senedir elinde bulundurduğu en çok gişe hasılatı elde eden film rekorunu darmadağın etti.
2010 Oscar töreninde çoğu kesim Avatar'ın yeni bir rekora imza atacağını düşünüyordu ancak Akademi üyelerinin yıllardır yaptığı "Amerika'nın uyguladığı dış politikadaki yanlışları örtbas eden, haklı gösteren filmlere uygulanan kayırma" durumu gerçekleşerek En İyi Film Oscar'ını James Cameron'ın eski eşi olan Catherine Bigelow'un yönettiği Amerikan askerinin Irak'ta çektiği sıkıntıyı konu edinen Hurt Locker filmine verdiler.
Kahve Diyarı Dergisi, Ekim-Kasım Sayısı, Sinearşiv, Sayfa 72-75, 9 Ekim 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder