27 Aralık 2013 Cuma

Johnny Depp

Kimi hayran kitlesi vardır ki sevdiği oyununun kimse tarafından tanınmasını sevilmesini istemez, paylaşamaz çünkü kimselerle; fakat gün gelir o oyuncu öyle bir patlama yapar ki artık büyük bir hayran kitlesi, sevgi seli olmasının burukluğuyla birlikte sonuna kadar hak ettiğini düşündüğü üne kavuşmasının sevincini yaşarlar. İşte Johnny Depp de çoğu hayranı için böyle bir oyuncu.

Her ne kadar hayatı boyunca popüler dünyadan uzak kalmaya çalıştıysa da sıra dışı yeteneğinin kaçınılmaz şekilde patlama yapması 2002 yılındaki Karayip Korsanları: Siyah İnci'nin Laneti filmiyle gerçekleşti

Oynadığı her filmde bambaşka bir karaktere bürünmesi ve her zaman, "oyuncuyum diyenin" altından kolay kolay kalkamayacağı rollerin üstesinden en iyi şekilde gelebilmesi, şöhret basamaklarını her tırmanışında geriye inme çabasına rağmen sonunda hayranları onu zoraki de olsa zirveye çıkardı.

























Asıl adı John Christopher Depp Jr. olan Johnny Depp, 1963 yılının 9 Haziran günü ABD'nin Owensboro eyaletinin Kentucky şehrinde dünyaya geldi. 12 yaşında matematik öğretmenine poposunu gösterdiği için okuldan atıldı. Şimdilerde bu kendisine sorulduğunda ise cevabı; Öğretmenim o kadar şiddetli hakaret ediyordu ki, tek yapmam gerekenin arkamı dönüp pantolonumu indirmek olduğunu düşündüm" oldu.

Okuldan ayrılarak yaptığı yanlışın farkına varıp okula dönmek istediğinde ise okul müdürü ona: "Sen müzik yapmayı seviyorsun git onunla ilgilen" diyerek okula dönmesine izin vermedi. Belki de Johnny Depp'in Johnny Depp olmasını sağlayan en önemli etken bu oldu. Johnny Depp için artık tek bir hedef vardı; bir rock yıldızı olmak. Arkadaşlarıyla garaj gurubu kurdu; fakat çok geçmeden bu gurup dağıldı.

Her şey 1984 yılında ilk eşi Lorry Anne Allison'ın onu Nicholas Cage ile tanıştırmasıyla başladı. Cage, Johnny Depp'teki yeteneği görmüş olacak ki oyunculuk yapması konusunda ısrar eder fakat Depp'e göre oyunculuk para kazanmak için yapılacak bir meslektir ve o yıllarda ilk sinema filmi olan  Wes Craven yönetmenliğindeki Elm Sokağında Kabus ile beyaz perdeye adımını atar; fakat adını 21 Jump Street isimli televizyon dizisindeki polis rolüyle duyurur. Bu dizideki performansından sonra ortaya çıkan popülerlikten rahatsız olup 3. yılında diziden ayrılır.

John Waters'ın yönettiği Cry Baby (Sulugöz) filminde yine onu ikon haline getirecek, genç kızları kendine hayran bırakan aykırı bir rolle çıkar seyirci karşısına. Sonraki yıllarda oyunculuğunu önemli ölçüde etkileyecek ve yön verecek olan, bugüne kadar sekiz projede birlikte çalıştığı Tim Burton'la tanışır ve 1990 yılında bu iş birliğinin ilk filmi olan Edward Scissorhands'i (Makaseller) çekerler. Makaseller filminde ellerinin olması gereken yerde makaslar olan bir kuklanın dramını izleyiciye çok iyi bir şekilde yansıtır. Üç yıl sonra Benny and Joon filminde jest ve mimiklerine hayran bırakan  bir performans ile sessiz film yıldızlarına selam gönderir. Aynı yıl What's Eating Gilbert Grape (Gilbert'ın Hayalleri) filminde gencecik bir Leonardo DiCaprio ile -ki DiCaprio'nun performansı belki de bu güne kadar oynadığı tüm filmlerdeki en iyi performansıydı- bir kasabanın marketine tıkılıp kalmış, aşırı şişman bir annesi ve akıl sağlığı yerinde olmayan küçük kardeşi (DiCaprio) ile yaşayan ve bu yüzden ailesine bakma yükümlülüğünde olan bir karakteri canlandırır. 1994 yılında yine Tim Burton'la, hayatı boyunca başarısız filmlere imza atmış ancak asla coşkusunu yitirmeyen bir yönetmen olan Edward D. Wood Jr.'ın biyografi filmi olan Ed Wood filmini hayata geçirirler.

Depp, sadece aykırı rolleriyle değil birlikte rol aldığı usta aktörlerle de filmografisini genişletmeye devam eder. Marlon Brando ile Don Juan De Marco filminde rol alırken diğer bir usta isim Al Pacino ile de Donnie Brasco (Köstebek) filminde bir araya gelirler.

Roman Polanski'nin 9. Kapı filminde şeytanın yazdığı bir kitabın peşine düşen bir kolleksiyoneri canlandırır. 1998'de Tim Burton yönetmenliğinde çekilen Sleepy Hollow (Hayalet Süvari) filminde enteresan cinayetlerin işlendiği Sleepy Hollow kasabasına
cinayetleri çözmesi için gönderilen Ichabod Crane karakterine hayat verir. 

Yıl 2003 olur ve Johnny Depp popülaritesinin tavan yapacağı, gişe filmlerinin yapımcısı Jerry Bruckheimer'ın Karayip Korsanları: Siyah İnci'nin Laneti filminde rol alır. Çekimlerden önce Depp rolü istediği gibi bir karaktere bürümesi şartı koşar ve Rolling Stones'un gitaristi Kieth Richards'tan esinlenerek oluşturduğunu söylediği Jack Sparrow ortaya çıkar. Fakat Disney yetkilileri bu role; karakterin "gay mi yoksa sarhoş mu belli değil" gibi bir düşünceyle sıcak bakmazlar fakat filmden ilk görüntüler yayınlandığında seyirciden gelen olumlu tepkilerle çeneleri kapanır. Hele ki filmin gişede sağladığı başarı ile dillerini yutmuş dahi olabilirler. Film, Johnny Depp'in rolüyle karizmasının doruklara ulaşmasını sağlar ve bu rol Depp'e En İyi Erkek Oyuncu Oscar adaylığı getirir fakat ödülü Gizemli Nehir filmindeki performansıyla Sean Penn'e kaptırır. Seyircinin Jack Sparrow'a bayılmasından sonra film seri haline gelir. İkinci ve üçüncü film eş zamanlı çekilmeye başlar. İkinci film Karayip Korsanları: Ölü Adamın Sandığı ve üçüncü film Karayip Korsanları: Dünyanın Sonu da gişede müthiş bir başarı elde eder ve birkaç yıl sonra Orlando Bloom ve Keira Knightley'nın yokluğunda 4. film olan Karayip Korsanları: Gizemli Denizlerde çekilir. Johnny Depp artık bir ikondur ve popülaritesine boyun eğer. People Dergisi tarafından Yaşayan En Seksi Erkek seçilir.

Her ne kadar bir ikon haline gelse de Tim Burton'ın tekliflerini geri çevirmez ve Charlie'nin Çikolata Fabrikası, Sweeney Todd: Fleet Sokağının Şeytan Berberi, Alice Harikalar Diyarında ve Karanlık Gölgeler filmlerinde rol alır. 2005 yılındaki Charlie'nin Çikolata Fabrikası filminde küt saçları, kocaman gözlükleriyle çikolataya alerjisi olan bir çikolata fabrikası sahibini oynar. Sweeney Todd müzikaliyle yine karizmatik bir role bürünür fakat intikam almak için yanıp tutuşan bir katildir. Alice Harikalar Diyarında'da Çılgın Şapkacı'yı, Dark Shadows filmiyle de orta çağdan günümüze gelen bir vampir olan Barnabas Collins olarak karşımıza çıkar.

Karayip Korsanları: Siyah İnci'nin Laneti filmiyle ilk Oscar adaylığı alan Depp daha sonra Peter Pan'in yazarı James M. Barrie'nin Peter Pan'i yazma sürecine odaklanan film olan Düşler Ülkesi'ndeki rolüyle ve son olarak da Sweeney Todd'daki performansıyla Oscar'a aday olur fakat her defasında eli boş döner.

Depp günümüz diğer popüler aktör ve aktrisleriyle bir araya gelmekten kaçınmaz. Son Batman Christian Bale ile birlikte rol aldığı Halk Düşmanları filminde 1925'li yılların gangsteri John Dillinger rolünü üstlenir. Antonio Banderas, Salma Hayek, Eva Mendes ile Bir Zamanlar Meksika'da filminde, Angelina Jolie ile birlikte de Turist filminde rol alırlar. Sadece büründüğü karakterlere değil Ölü Gelin, Rango gibi animasyon karakterlerine de sesiyle hayat verir.

Hayatı boyunca filmlerinin yanında özel hayatıyla da dikkat çeken bir isim olmuştur Johnny Depp. Sevgilileri, kavgaları ve asi duruşunun yanında Venessa Paradis'den iki çocuğu olan naif de bir babadır aynı zamanda. Jack Sparrow kostümleriyle hasta çocukları ziyaret etmiş, onlarla vakit geçirip fotoğraflar çektirmiştir ve kızının hayatını kurtaran hastaneye milyon dolarlar bağışladığı söylenir.

Son günlerde oyunculuğu bırakacağı söylenen Depp'i daha uzun yıllar izlemeyi umuyor ve sonuna kadar hak ettiği Oscar'a en kısa zamanda kavuşmasını diliyorum. Tabi belki Oscar kazanıp kazanmamak zerre kadar umurunda da olmayabilir.

Kahve Diyarı Dergisi, Aralık-Ocak Sayısı, Sineprofil, Sayfa 72-77, 3 Aralık 2013

26 Aralık 2013 Perşembe

Avatar

Bir Film Hakkında Hiç Bu Kadar Konuşulmamıştı

2009 yılı, sinema tarihi açısından çok önemli bir yeniliği barındıran bir sene oldu. Yönetmen James Cameron, üzerinde 11 yıl çalıştığı Avatar filminin çekimlerini özel olarak üretilen üç boyutlu kameralarla yaptı ve üç boyutlu filmler hayatımıza girdi. Üç boyutlu filmlerin gördüğü ilgi film yapımcılarının iştahını kabarttı ve daha düşük bir maliyeti olan 2D olarak çekilip sonradan 3D ye dönüştürülen filmler hatrı sayılır bir sayıya ulaştı.

Filmin konusu aslında yabancı değil. Benzerlerine birçok filmde rastladığımız sömürgecilik eleştirisini barındıran filmde bu kez olaylar günümüzde değil gelecekte ve bambaşka bir yerde geçiyor.

Dünyadaki yer altı kaynakları her geçen gün azalmaktadır. Askeri bir şirket, yeni kaynaklar peşindedir ve Pandorra adındaki gezegenin yer altı kaynakları kendilerine oldukça çekici gelir. Pandorra'da Na'vi denilen insanımsı mavi yaratıklar yaşamaktadır fakat insan biyolojisi Pandorra'da yaşamaya müsait değildir. Bu yüzden ordu Avatar ismini verdikleri yeni bir projeyle insanların Na'vi bedenindeki suretlerini Pandorra'ya gönderir.


























Bu projede Avatar olarak kullanılan Jake Sully'nin ağabeyi ölünce, ağabeyiyle aynı biyolojik yapıya sahip Jake'ten projeye dahil olması istenir. Jake bir savaş gazisidir ve belden aşağısı tutmuyordur fakat Avatar projesiyle beyin fonksiyonları kullanılarak yaptığı Pandorra yolculuğunda bütün bedeni sağlıklıdır. İlk başlarda gönderiliş amacına hizmet eden Jake, Prenses Neytiri'ye aşık olur. Zamanla kendinin Pandorra'ya ait olduğunu hisseder. Kendi geleceği ve Pandorra'nın akıbeti açısından çok önemli bir tercih yapmak zorunda kalır.

Filmin konusundan çok seyirciyi etkileyen bir durum varsa o da bizlere yaşattığı görsel şölendi. Allien, Terminatör, Titanic gibi gösterime girdiği döneme damgasını vuran ve gişede büyük başarılar kazanıp birçok ödül toplayan filmlerin yönetmeni James Cameron adeta önümüze kanlı canlı bir cennet sunuyordu. Pandorra dünyada görülmemiş ve görülemeyecek bir tasarıma sahipti. Tabi bu tasarım için kesenin ağzını sonuna kadar açması gerekti ve 250 milyon dolardan daha yüksek bir bütçeyle çekildi.

35.000.000.000.000 renk (ben yazarken zorlandım okuyamayanlar için otuz beş trilyon) kullanılan teknoloji sayesinde yüksek çözünürlüklü üç boyut deneyimi yaşamamızı sağladı.

Başrollerinde Sam Worthington (Jake Sully) ve Zoe Saldana'nın (Prenses Neytiri) bulunduğu film rekorlara imza attı. 1997 yılından beri, yine James Cameron imzalı Titanic filminin on iki senedir elinde bulundurduğu en çok gişe hasılatı elde eden film rekorunu darmadağın etti.



2010 Oscar töreninde çoğu kesim Avatar'ın yeni bir rekora imza atacağını düşünüyordu ancak Akademi üyelerinin yıllardır yaptığı "Amerika'nın uyguladığı dış politikadaki yanlışları örtbas eden, haklı gösteren filmlere uygulanan kayırma" durumu gerçekleşerek En İyi Film Oscar'ını James Cameron'ın eski eşi olan Catherine Bigelow'un yönettiği Amerikan askerinin Irak'ta çektiği sıkıntıyı konu edinen Hurt Locker filmine verdiler.

Kahve Diyarı Dergisi, Ekim-Kasım Sayısı, Sinearşiv, Sayfa 72-75, 9 Ekim 2013

Jurassic Park

Geri Geliyorlar!

İlk kez 1993 yılında izlediğimiz ve büyük bir gişe başarısına imza atan Jurassic Park, 20 yıl sonra bu kez 3D olarak yeniden gösterime giriyor.

Avatar filmiyle çığır açan bir yenilik olan 3 boyutlu film teknolojisi son birkaç yıldır oldukça revaçta. Kimi kesim üç boyutlu filmleri gözde rahatsızlık verdiği düşüncesinden dolayı tercih etmiyor olsa da büyük bir kitle ise bu yeniliğe adapte olmuş durumda.

Avatar gibi tamamen üç boyutlu kameralarla çekilen filmlerin yanı sıra, iki boyutlu olarak çekilip sonradan üç boyuta çevrilen filmlerin sayısı hatrı sayılır durumda. İkisi arasında ise büyük bir fark görünmese de bu teknolojinin ilk filmini ortaya koyan yönetmen James Cameron ise üç boyutlu filmlerin, üç boyutlu kameralarla çekilmesi gerektiği konusunda ısrarcı. Yeni filmlerin dışında bir döneme damgasını vurmuş olan filmler de üç boyutlu filmlerden nasibini almaya başladı bile. Bu filmlere en yeni örnek, 9 Ağustos 2013 tarihinde üç boyutlu olarak yeniden vizyona girecek olan Jurassic Park serisinin 1993 yapımı ilk filmi. Bu filme serinin en iyi filmi dersek abartmış olmayız.

Michael Crichton'ın aynı isimli romanından uyarlanan filmin o yıllara göre dinozor hareketlerinin en iyi şekilde aktarılabilmesi için stop motion tekniğiyle çekilebileceği düşüncesi bulunuyordu ve filmin yönetmenliği konusunda da stop motion denince akla ilk gelen isim olan Tim Burton düşünülüyordu fakat; görsel efekt süpervizörü Stan Winston'ın tasarladığı dinozorlar sayesinde film gerçek zamanlı çekilebildi. Birkaç yapım şirketinden sonra Universal Prodüksiyonun eline geçen filmin yönetmenliğini ise o güne kadar Jaws, E.T., Indiana Jones gibi başarılı filmlere imza atmış olan Steven Spielberg üstlenmişti.

Filmin konusuna gelince; mağara araştırmaları esnasında tarih öncesi çağlardan kalma sivrisinek fosillerine rastlanır. Para konusunda sıkıntısı olmayan Dr. John Hammond önderliğindeki bilim adamları bu sivrisineklerde bulunan kan örneklerini elde etmeyi başarırlar. Yapılan testler sonucu kan örneklerinde  dinozor DNA'larına ulaşılır ve bu DNA'lardan dinozor klonlama girişimlerine başlarlar.

Hammond, devletten kiraladığı adayı klonladığı dinozorlardan oluşan bir çeşit hayvanat bahçesi haline getirir. Her şey yolunda giderken fırtınalı bir günde çalışanlardan birinin dinozor embriyolarını çalma girişimiyle güvenlik sistemini açması sonucu dinozorlar serbest kalır ve gerilim dolu dakikalar başlar.

Başrollerinde Seam Neill, Laura Dern, Richard Attenborough'nun yer aldığı film, gişede büyük bir başarı yakaladı ve tüm zamanların en çok hasılat yapan filmi haline geldi. Ta ki 1997 yılında James Cameron imzalı Titanic filmi gösterime girene kadar. Filmin gişedeki başarısını Akademi üyeleri de görmezden gelemedi ve En İyi Görsel Efekt, En İyi Ses Kurgusu ve En İyi Müzik dalında Oscar ödüllerinin sahibi oldu.

9 Ağustos günü yeniden vizyona girecek filmi üç boyut deneyimi yaşamak isteyen hayranları ve hala izlememiş olanlar varsa bence sinemada izlenilmesi gereken bir film olduğunu, ayrıca evde sinema keyfiniz için de arşivinizde bulunması gereken filmlerden biri olduğunu belirtmeliyim.

Kahve Diyarı Dergisi, Ağustos-Eylül Sayısı, Sinearşiv, Sayfa 72-75, 1 Ağustos 2013

25 Aralık 2013 Çarşamba

Ratatouille - Ratatuy

"Herkes Yemek Yapabilir"

Filmimiz tam da bu replik üzerine kurulmuş. Uzun yıllardır çizgi filmlerde ve çocuk hikayelerinde, gerçek hayatta zayıf olan canlıların kazandığı bir dünya görmeye alıştık.  Kaplumbağaların ninja olmalarını, tavşanın avcıyı her seferinde alt etmesini, kuşun kediyi canından bezdirmesini hep keyifle izledik. Bu filmde de gerçek hayatta varlığına dahi tahammül edilemeyen bir farenin mutfakta bulunması fikrinden yola çıkılmış.

Bir farenin temizlik ile zıt anlamda olduğu, dünyanın en iyi mutfaklarından biri olarak gösterilen Fransız mutfağında olması, hatta aşçılık yapması ve bunu yaparken de seyirciyi eğlendirebilmesi, Pixar'ın çitayı yukarılara çektiğinin bir göstergesi. 2007 yılında gösterime giren filmin Pixar şirketinin elinden çıkan en iyi filmlerden biri olduğunu söylersek abartmış olmayız.


Farelerin çoğu kesim tarafından sevimlilikten uzak canlılar olarak görülmesi ve bulundukları bölgeye bakıldığında ise kanalizasyonlar, lağımlar, çöplükler insanların görmeyi pek arzuladıkları mekanlar olmadığından ve bir de 2004 yapımı "Fare Şehri" adlı filmin gişedeki hayal kırıklığından sonra Pixar, Ratatuy'u çekmekle büyük bir risk almıştı fakat; film daha ilk sahnesinden itibaren seyirciyi yakalamayı başarıyor. Gişedeki başarısı da Pixar'ı bir hayli mutlu etmiş görünüyor.

Kanalizasyonda karınlarını çöp ve artıklarla doyuran bir gurup fare arasından koku ve tat alma duyusu diğer farelere göre daha gelişmiş ve en büyük hayali bir gün aşçı olabilmek olan sevimli faremiz Remy'nin kendini tesadüfen Paris'in en ünlü aşçılarından biri olan Auguste Gusteau'nun restoranının kanalizasyonunda bulması ve orada ayak işlerine bakması için yeni işe girmiş, önceki bir çok işinde başarısız olmuş ve en iyi yapabildiği iş çöp dökmek olan Linguini adlı genç ile tanışmaları sonucunda gelişen olaylarla izleyicinin bir an olsun filmden kopmamasını sağlıyor.


Tabii ki bu başarıda en büyük pay şüphesiz "İnanılmaz Aile" filmiyle de Oscar kazanmış olan yönetmen Brad Bird'ün. Çünkü Brad Bird filmin vizyona girmesine 18 ay kala filmde büyük emeği geçen Jan Pinkava'nın filmi bırakmasıyla büyük bir cesaret örneği göstererek boşalan yönetmen koltuğuna oturmuştu. Sonrasında da hikayede birkaç sahne dışında tamamen değişikliğe giderek filmin son halini oluşturdu.  Filmde verilen "kim olduğundan çok ne yapmak istediğin önemli" mesajını içimize kadar hissediyoruz. 

Ratatuy her yaştan izleyici kitlesine hitap eden ve arşivinizde olması gereken bir aile filmi.

Pixar şirketinin gerek Paris manzaraları gerekse mutfakla ilgili tüm detayları bir tablo edasında yansıtırken, yapılan yemeklerden biraz tatma isteği uyandıracak kadar da gerçekçi çizimler ve renklendirmeler yapmanın yanında mutfak içerisindeki telaş ve karakter hareketlerindeki uyum hikayenin başarısının yanında görsel bir şölen de sunduğunun göstergesi. Akademi üyeleri 2006 yılında En İyi Animasyon dalında Oscar vererek Ratatuy'un başarısını taçlandırdığını da söylemeden geçmemek gerekir.

Kahve Diyarı Dergisi, Haziran-Temmuz sayısı, Sinearşiv, Sayfa 72-75, 18 Haziran 2013

Beş Dolarlık Akşam Yemeğinden Milyon Dolarlık Ödül Törenine...


Dünyanın en prestijli sinema ödülü olarak gösterilen Akademi Ödülleri diğer bir ismiyle Oscar ödülleri 1927 yılında California'da kurulan Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi (Academy of Motion Picture Arts and Sciences) tarafındn ilk olarak 1929 yılında dağıtıldı.

16 Mayıs 1929 günü ilk ödül töreni bir akşam yemeği eşliğinde çoğunlukla Akademi üyelerinden oluşan 270 kişinin katılımıyla Hollywood Roosevelt Otel Blassrom Room'da gerçekleşti ve gecenin biletleri 5 dolara satıldı. Bu sene 85.'si düzenlenen törende yaklaşık 300 milyon dolarlık bir harcamadan söz ediliyor.

Akademi'de kütüphane görevlisi olarak çalışan Margeret Herrick heykeldeki figürü amcası Oscar'a benzettiğini söylemesiyle heykelciğe bu ismin verildiği söyleniyor. Akademi ise Oscar ismini 1939'dan itibaren resmi olarak kullanmaya başladı
13 cm yüksekliğinde ve 3.8 kg ağırlığındaki Oscar heykelciğinin tasarımı MGM'in baş sanat direktörü Cedric Gibbons tarafından yapıldı. Siyah mermer bir kaide üzerinde beş kısımdan oluşan bir film makarası ve onun üzerinde elinde kılıç tutan bir şövalye bulunmakta. Heykel 24 karat altınla kaplanmış olup şövalyenin üstünde durduğu makaranın beş kısmı; aktörler. yazarlar, yönetmenler, yapımcılar ve teknik ekip olarak beş ana ödül kolunu temsil eder.

Oscar ödülleri 24 dalda dağıtılmakta ve bir filmin Oscar adayı olabilmesi için  Los Angeles'da en az bir sinema salonunda bir hafta boyunca paralı gösteriminin yapılmış olması gerekiyor.

Ödül Töreni 1999 yılından beri pazar geceleri sahiplerini buluyor.

Kahve Diyarı Dergisi, Nisan-Mayıs Sayısı, Beyaz Perde, Sayfa 78, 10 Nisan 2013

24 Aralık 2013 Salı

Hobbit: Beklenmedik Yolculuk

On Yıl Aradan Sonra Yeniden Çıkınçıkmazı'nda


Uzun süren bir prodüksiyon sürecinin ardından Peter Jackson yönetiminde Hobbit filmiyle yeniden Orta Dünya'ya yolculuk fırsatı bulduk. Lord of the Rings (Yüzüklerin Efendisi) üçlemesinden tam 10 yıl sonra çekimlerine başlanan filmde Yüzüklerin Efendisinden 60 yıl öncesine gidiyoruz. Yazar J.R.R. Tolkien'in çocuklarına uyku öncesi okuması için yazdığını söylediği  Hobbit kitabı, Peter Jackson yönetmenliğinde bir üçleme olarak karşımıza çıkacak. Bu üçlemenin ilk filmi olan The Hobbit: An Unexpected Journey (Hobbit: Beklenmedik Yolculuk) 2012 Aralık ayında sinemaseverlerle buluştu ve geçtiğimiz günlerde de filmin DVD ve BLURAY'i piyasaya sürüldü.

Yazar J.R.R. Tolkien tarafından sinemaya uyarlanamaz olarak görülen Yüzüklerin Efendisi serisinin Peter Jackson tarafından başarılı bir şekilde beyaz perdeye aktarılıp üçlemenin son filmi olan Yüzüklerin Efendisi: Kralın Dönüşü'yle de En İyi Film dahil 11 dalda Oscar ödüllerini kucaklamasıyla başarısı tescillenmiş oldu.



Yüzüklerin Efendisi serisiyle önümüze kanlı canlı bir Orta Dünya seren Peter Jackson'ın geçen on yılın ardından yeniden aynı dokuyu ve tadı yakalayabileceği ve Yüzüklerin Efendisi'nin 60 yıl  öncesinin anlatıldığı filmde oyuncuların 10 yıl daha yaşlanmış olması sorununun giderilip giderilemeyeceği şüphe konusuydu. Peter Jackson, yine memleketi Yeni Zellanda'da çekimlerini sürdürdüğü Hobbit'te Orta Dünya, hayranlarının beklentilerini karşılıyor. Yüzüklerin Efendisi'nde Bilbo Baggins karakterini canlandıran Ian Holm'ü altmış yıl gençleştirmek mümkün olmadığı için Bilbo'nun gençliğini  oynaması için uygun bir oyuncu bulma gerekliliği ortaya çıkmıştı. İsmi geçen birçok adayın arasından bu role en uygun görülen Martin Freeman, performansıyla adeta bu rol için biçilmiş kaftan olduğunu gösterdi.

Hobbit: Yüzüklerin Efendisi'yle bağlantılı olan fakat bambaşka bir hikayenin anlatıldığı bir film.

Yüzüklerin Efendisi: Yüzük Kardeşliği filminde Galadriel'in (Cate Blanchet) sesinden Orta Dünya ve Güç Yüzüğü hakkında bilgi veren açılış sahnesine benzer bir şekilde bu film de Bilbo'nun (Ian Holm) sesinden cücelerin yurtlarından kovulma hikayesiyle açılıyor. Yüzüklerin Efendisi'nde yüzüğü yok etmek için bir araya gelmiş kardeşliğe benzer bir durum bu filmde de 13 cücenin Ejderha Smaug tarafından ele geçirilen yurtlarını geri alma çabası olarak karşımıza çıkıyor.

Üçlemenin ilk filmi olan Hobbit: Beklenmedik Yolculuk'ta dağların derinliklerinde kurulmuş olan Erabor'un Ejderha Smaug tarafından ele geçirilmesiyle cücelerin yurtlarından edinmesi sonrası Gandalf ve Cüce Hükümdar Thorin önderliğinde on üç cüce ve guruba "hırsız" olarak zoraki de olsa dahil ettikleri Bilbo Baggins tarafından yurtlarını ele geçirme çabası ve bu amaca ulaşmak için çıktıkları yoldaki maceraları konu ediniyor.


Filmde yeni bir teknoloji kullanımı da söz konusu. Peter Jackson Hobbit'i saniyede 24 fotoğraf karesini ikiye katlayarak saniyede 48 kare gösteren HFR (High Frame Rate) teknolojisiyle çekti. İzleyiciler tarafından insan beyninin saniyede 48 kareye alışkın olmamasından kaynaklanan algı probleminden dolayı olumsuz eleştiriler alan bu teknoloji deneyimini yaşamak isteyenlere söylemeliyim ki henüz Türkiye'de bu teknolojiye sahip sinema salonu bulunmamakta.

Filmin oyuncu kadrosunda Yüzüklerin Efendisi'nden tanıdığımız Ian Holm (İhtiyar Bilbo Baggins), Ian McKellen (Gandalf), Hugo Weaving (Elrond), Christopher Lee (Saruman), Cate Blanchett (Galadriel), Elijah Wood (Frodo Baggins), Andy Sarkis'in (Smeagol-Gollum) yanı sıra yepyeni isimler eklenmiş. Başta Martin Freeman (Genç Bilbo Baggins) olmak üzere Cüce Hükümdar Thorin'i Richard Armitage, Büyücü Radagast'ı da Sylvester McCoy canlandırmakta.

Filmi Türkçe dublaj olarak izlemek isteyenler, Gandalf karakterini seslendiren İstemi Betil ve Bilbo'yu seslendiren Erol Günaydın'ın vefatından sonra yeni sesleri yadırgayabilirler. Hobbit: Beklenmedik Yolculuk filmini izledikten sonra içtenlikle söyleyebilirim ki Orta Dünya'yı, Shire'ı, Elfleri ve tabii ki Gollum'u özlemişiz.


Kahve Diyarı Dergisi, Nisan-Mayıs sayısı, Sinearşiv, Sayfa 74-77, 10 Nisan 2013