12 Ekim 2019 Cumartesi

Bir Palyaçonun Dramı

Attığım başlıkta farketmişsinizdir özellikle Joker kelimesini kullanmadım. Çünkü bu film Joker filmi falan değil.

Joker karakteri; anarşizmin odağında, manyaklığın zirvesinde, suç işlemek onun tek eğlence kaynağı olan kaostan beslenen ve amacı asla daha iyi şartlar elde etmek ya da içinde bulunduğu sosyal statüye isyan etmek olmayan, V for Vendetta’nın V’si gibi bir felsefesi de olmayan bir karakterken bu filmdeki Joker ise bunların çok uzağında bir karakter olarak ortaya çıkarılmış.

Süper Kahramanlar dünyasının en sevdiğim anti-kahramanıdır Joker. Yaptıklarını bir mantık çerçevesinde ele alamazsınız, kaosun ta kendisidir. Ancak 2019 yapımı ismi Joker olan bu filmde çocukluktan gelen bir travmanın neticesinde çevresel faktörlerin de etkisiyle toplumdan soyutlaşmış klinik bir vaka var karşımızda.


Çizgi roman dünyasıyla hayatımıza giren Batman karakteri 90’lı yıllarda Tim Burton’ın eliyle fantastik bir şekilde çekilmiş filmlerden sonra Joel Schumacher’in başarısız birkaç denemesinin ardından sıra dışı yönetmenlerden Christopher Nolan’ın elinde son derece gerçekçi bir seriyle oldukça başarılı bir şekilde çıktı karşımıza ve çok da sevdik. Dünyamıza son derece uygun şekilde monte edilen Batman’in başarısı her başarılı filmden sonra maalesef popüler kültür malzemesi haline getirilerek iyi kötü her karaktere film çekme furyasını başlattı. Bunun son örneği de usta aktör Joaquin Phoenix’in hayat verdiği Joker filmi oldu. Bu filme Joker ismini vermelerinin tek amacı gişe kaygısı gözetmektir ki gördüğümüz kadarıyla amaca ulaşılmış durumda. 

Filmi, isminin Joker olması dışında ele alırsak Sinematografik açıdan oldukça başarılı bir dram filmi. Soundrackleri de muhteşem.  Muhtemelen, Venedik film festivalinden ödülle dönmesinin sebebi de aslında bunun bir Joker filmi olmamasıdır. 



Oyunculuk mu? Tek kelime ile efsane.
Oscar mı? Kesinlikle Oscar’lık bir performans. (Yüksek ihtimal kazanacaktır da.)
Ancak ve ancak ben filmde, Arthur Flack adında bir palyaçonun; buhran zamanları Amerikasında yaşam mücadelesi veren, yozlaşmış bir toplumda ayakta kalmak için çabalayan, şansı da pek yaver gitmeyen, çocukluğunda yaşadığı şiddet sonrası ortaya çıkan travmanın etkilerinin devam ettiği ve hayatını zorlaştırdığı, amacı bu olmasa da şartların onu bir anti-kahramana çevirdiği; başarılı şekilde anlatılmış hikayesini izledim.

Son olarak Joaquin Phoenix’in performansı Heath Ledger’ın performansından asla altta kalmasa da mesele Jokerse Heath Ledger’ın Jokeri hala benim için en iyisidir ama mesele oyunculuksa mükemmel seviyede iki performans izlemiş olan şanslı insanlardanız.

11 Ekim 2019 Cuma

Quentin Tarantino'nun Yeni Mastürbasyonu: BİR ZAMANLAR HOLLYWOOD'DA

Quentin Tarantino, kendi filmografisinin en zayıf filmi olan Hateful Eight’ten sonra ikinci ve daha büyük bir hayal kırıklığıyla çıkmış karşımıza. Çoklu hikayede Pulp Fiction (Ucuz Roman) gibi ustalık dolu bir eser vermiş olan Tarantino, yine aynı yöntemle ilerliyor ancak bu kez hikaye o kadar zayıf ki kendini ve Hollywood’u tatmin etmekten öteye gidemiyor. İzleyicinin en çok merak ettiği konu olan Sharon Tate ile alakalı sahneleri kısa tutup olay örgüsünün merkezine Leo ve Pitt’in rollerini koyunca sıkıcı bir film çıkmış ortaya. 


Filmde en beğendiğim sahne, Sharon Tate cinayetinin arkasındaki hippilerden oluşan tarikatın yaşadıkları bölgede bu tarikatla alakalı hiçbir unsura yer vermeden sahnenin çekiminde kullanılan ağır hareketler ve müzikle izleyiciye verilen gerilim sayesinde bu tarikatın varlığının hissettirilmiş olması.

Kill Bill’de Uma Thurman’a siyah çizgili sarı eşofman giydirerek saygı duruşunda bulunduğu Bruce Lee’yi bu kez yerden yere vuruyor. Kibirli, kavgacı, ukala bir karaktere bezeyip üstüne üstlük bir de dayak yedirtiyor. Peki bunu neden yapıyor Tarantino? 

 Hollywood, beyazperdeyi kendi çıkarları doğrultusunda hiç kuşkusuz en iyi kullanan sinema merkezi. Yıllarca Amerika’nın yaptığı kızılderili katliamlarını, çektikleri westernlerle manipüle edip yapılanın doğru olduğu algısı oluşturdular, hezimet yaşadıkları Vietnam’da sanki tam tersi olmuş gibi Rambo’yu, Sovyetlerle yaşadıkları soğuk savaş dönemlerinde Rock 4 gibi filmleri sürdüler piyasaya. Günümüzde ise Amerikan ekonomisini alaşağı eden Çin ekonomisi bi yerde alt edilmeliydi ve bu kutsal(!) görevi de Tarantino üstlenmiş olacak ki Çin’in dünya sinemasına kazandırdığı en önemli oyuncu olan Bruce Lee’yi pataklayarak eski usül oyunlarla Çin’e büyülü perdede üstünlük sağlamışlar. Bunu yaparken de yine en bilindik taktiklerden biri olan ilgi çeken yönetmenler ve oyuncular seçilmiş.

Oyunculuklara gelecek olursak; Tarantino, film içinde film seti kurarak Leonardo Di Caprio'nun omuzlarına ekstradan bir yük yüklemiş olsa da Leo, artık Oscarlı bir oyuncu olmanın verdiği özgüvenle rolün altından ustaca kalkmış. Brad Pitt ise filmin finalinde hareketlenen sahnelerde ben de burdayım diyor. Margot Robbie mi? Tatlı hatun :)