5 Aralık 2017 Salı

The Crow - Ölümsüz Aşk

“Bir zamanlar insanlar, birisi öldüğünde onun ruhunun bir karga tarafından ölüler ülkesine taşındığına inanırlardı. Çok kötü ölümlerin yaşandığı zamanlarda ölen kişinin ruhu korkunç bir kederi  beraberinde getirir ve huzura kavuşamazdı. Bu gibi ızdıraplı ruhların bazıları, yanlışları düzeltmesi için karga tarafından geri getirilirdi.”

Kült Bir Film, Trajik Bir Ölüm

The Crow filminin kült olmasını sağlayan en büyük etken hiç kuşkusuz, Eric karakterini canlandıran Brandon Lee’nin çekimlerin bitmesine sayılı günler kala kurusıkı olduğu düşünülen bir silaha gerçek mermi koyulması sonucu sette hayatını kaybetmesidir.

1995-96 yıllarıydı, henüz 8-9 yaşlarındaydım. Özel televizyon kanallarının çoğaldığı, Parliament Sinema Kulübü Pazar Gecesi Sineması’nın o müthiş müziğiyle başlayan ve sabırsızlıkla beklenen filmlerin dönemleri… Yine böyle zamanlardan birinde ülkemizde “Ölümsüz Aşk”, “Karga” (The Crow) isimleriyle vizyona girmiş bir film başladı. Filmin çocuk yaşta hafızama kazınmasını sağlayan en büyük etken muhtemeldir ki ilk sahnelerden birinde mezardaki toprağın hareketlenerek içinden çıkan bir adam görüntüsüydü. Korku filmi sanmıştım :)





























Cadılar Bayramı’nda, düğünlerinden önceki gece Eric Draven (Brandon Lee) isimli rock gitaristi ve nişanlısı Shelly, evlerinde bir suç şebekesi tarafından öldürülürler. Eric ölmeden önce, sevgilisinin tecavüze uğrayarak öldürüldüğüne şahit olmasıyla dayanılmaz bir acı çeker. Kendisi de vurulmuş olmasına rağmen ölümünü beklemeye tahammül edemez ve pencereden aşağıya atlayarak ölümünü hızlandırır. Bu ızdırap dolu ölümün üzerinden bir yıl geçer ve Eric’in ruhunu taşıyan karga, Eric’in intikam alıp yanlış giden düzeni değiştirebilmesi için ruhunu dünyaya geri getirir. Eric ve alacağı intikam arasında ölüm dahil artık hiçbir engel bulunmamaktadır. Eric mezarından çıkar ve yanmış olan evine döner. Artık eskisi gibi değildir. Onu getiren karga ile ruhları bağlıdır. Karganın gördüklerini görebilmektedir ve dokunduğu kişilerin yaşadıklarını hissederken, aynı zamanda dokunduğu kişilere, kendi içindeki acı dolu duyguları da hissettirebilmektedir. Evin yanmış eşyaları arasında, bir zamanlar nişanlısını şakayla korkuttuğu maskeyi görür, yüzüne maskedeki figüre benzer bir makyaj yapar ve artık intikam arzusuyla yanıp tutuşan bir anti-kahramana dönüşmüştür. Onun bu makyajı kimliğini gizlemek için değildir. Eski mutlu halini bırakıp o güzel günleri ondan çalanlardan alınacak intikam için kendisini makyajla -en çok da kendi eski güzel günlerinden- gizler. Geçmişteki Eric Draven’ın anısına bir saygıdır bu.


The Crow; James O’Barr tarafından 1989 yılında ortaya çıkarılan çizgi romanın, ciddi bir popülerlik yakalaması sonrası aynı isimle filme uyarlanır. Yönetmenliğini Mısır Tanrıları(Gods of Egypt), Ben Robot (I Robot), Kehanet (Knowing), Gizemli Şehir (Dark City) gibi filmlerden tanıdığımız Alex Proyas’ın yaptığı ve 1994 yılında vizyona giren film, anarşi ve kaosun hakim olduğu karanlık bir temaya sahiptir. Özellikle Detroit ve Michigan’da 70’li yıllarda başlayıp 80’lerin sonuna doğru zirveye ulaşan ve Cadılar Bayramı’nı kapsayan üç gün boyunca suç oranının artıp kundaklamalar yaşanması sebebiyle o günler “Şeytanın Gecesi” olarak anılmaya başlanmıştır. O’Barr da çizgi romanının karanlık temasını oluştururken bu dönemi baz alır. Hatta çizgi romandaki suç şebekesindeki karakter isimlerinin, Detroit’te duvarlara isimleri yazılmış gerçek suçlulardan aldığı söylenmektedir. Çizgi romandaki baş karakterin ismi Eric olmasına rağmen bir soyisim kullanılmamıştır. Filmde ise Eric karakterine Draven soyismi verilmiştir. Filmin senaristleri John Shirley ve David J. Schow, karaktere Draven soyismini verirken Karga isimli bir filme uygun olan The Raven (Kuzgun) kelime-ses oyunu yapmak istemiş olabilirler. Belki de Edgar Allan Poe'nun karanlık  dünyasına ve "The Raven" şiirine bir saygı duruşunda bulunmak istemişlerdir.

Gençlik ve çocukluk zamanları doksanlı yıllara rastlayan her erkek çocuk Van Damme, Bruce Lee, Sylvester Stallone, Arnold Schwarzenegger filmleriyle büyümüştür. Bunların arasında Bruce Lee’yi diğerlerinden ayıran en önemli özellik ise genç yaşta hayatını kaybetmiş olmasıdır. Ölümü birçok spekülasyonları beraberinde getirirken günümüzde bile hatrı sayılır bir kesim cinayete kurban gittiğini düşünmektedir. Bruce Lee’nin oğlu Brandon Lee de babasının izinden giderek uzakdoğu dövüş sanatlarıyla ilgilenmekte ve aktörlük yapmaktayken onu da babasınınkine benzer bir son beklemektedir ve spekülasyonlarla dolu bir ölümle sonlanır hayatı. 

The Crow filminin kült olmasını sağlayan en büyük etken hiç kuşkusuz Eric karakterini canlandıran Brandon Lee’nin çekimlerin bitmesine sayılı günler kala kurusıkı olduğu düşünülen bir silaha gerçek mermi koyulması sonucu sette hayatını kaybetmesidir. Tüm set ekibi polis sorgusuna girse de sonuç ihmalkarlık ve kaza olarak değerlendirilir ve kimse ceza almaz. Filmin çekimlerinin yarım kalması sonrası Brandon Lee’nin annesi ve nişanlısı filmin tamamlanmasını ister ve Brandon Lee’ye benzeyen Lawrance Mason’ın yüzüne görsel efektle Brandon Lee’nin yüzü yerleştirilerek film tamamlanır. Aynı teknoloji yakın zamanda Hızlı ve Öfkeli Serisinden tanıdığımız Paul Walker’ın Hızlı ve Öfkeli serisinin 7. filminin çekimleri bitmeden hayatını kaybetmesi sonrası kardeşinin yüzüne Paul Walker’ın yüzünün yerleştirilmesinde kullanılmıştı.























Film, kendinden sonra gelen birçok diziye ve filme ilham kaynağı olurken, filmdeki gotik hava ve joker benzeri makyaj ile Batman esintileri hissettirir. Maalesef ki bu benzerlik oyuncuların kaderleri ile de benzeşmektedir. Brandon Lee öldüğünde 28 yaşındadır. Aradan 14 yıl geçer ve Nolan’ın Batman üçlemesinin ikinci filmi Dark Knight’ta Joker karakterini canlandıran Heath Ledger filmin çekimlerinin ardından 28 yaşında hayatını kaybetmiştir.


Brandon Lee’nin film çekimlerinde öldüğünü bilmek ayrı bir hüzün katar filmi izlerken. Karakteri daha çok sahiplenirsiniz. İntikamı onunla birlikte alırsınız. Gitar solosu attığında onunla birlikte hüzünlenirsiniz ve acılarla dolu hayatınız da olsa şu replikle umutlanırsınız. “Yağmur her zaman yağmaz”